İçeriğe geç

Sabit fikirli insan nasıl olur ?

Sabit Fikirli İnsan: Felsefi Bir İnceleme

“Sabit fikirli olmak, zihnin dünyayı bir kez kabul ettiği gibi görmek istemesidir.” Bu düşünce, sabit fikirli bir insanın dünyaya bakış açısını derinlemesine anlamamıza olanak tanır. Varoluşsal bir sorgulama noktasında, sabit fikirli birey, kendi düşünsel duvarlarını örer, dış dünyayı içsel kabulleriyle sınırlar. Düşünsel evrimimizi etkileyen ve toplumsal yapıyı şekillendiren bir durumdur bu. Peki, sabit fikirli insan kimdir ve onu diğerlerinden ayıran nedir? Etik, epistemolojik ve ontolojik perspektiflerden bakarak, sabit fikirli insanın doğasını daha derinlemesine irdeleyelim.

Ontolojik Perspektiften Sabit Fikir

Ontoloji, varlık bilimi olarak kabul edilen ve varlığın doğasını araştıran bir felsefi alandır. Sabit fikirli insan, varlık ve gerçeklik algısında bir değişim arzusundan yoksundur. Varoluş, onun için sabittir; dünya belirli kalıplara, kurallara ve geleneklere göre şekillenir. Bir insan, varlıklarının anlamını sürekli sorgulamadığında, bu sorgulama durduğunda, zihinsel bir uyum ve rahatlık arar. Sabit fikirli insan, farklı düşünme biçimlerini dışlar, çünkü onun varlık anlayışı, değişimden korkan bir yapıdadır.

Bu noktada, Heidegger’in varlık anlayışına göz atmak faydalı olacaktır. Heidegger, varlık ile insan arasındaki ilişkinin derinliğini sorgulamış ve insanın varlıkla olan ilişkisini sürekli bir açılım, bir “açığa çıkma” olarak tanımlamıştır. Sabit fikirli insan ise, bu açılımdan kaçınır. Varlık ona, ‘tam’ ve ‘tamamlanmış’ bir şey gibi görünür. Düşüncelerinde bir açılım yerine, kapanma vardır. O, dünyayı olduğu gibi kabul eder; varlık da her şeyin son noktasıdır.

Epistemolojik Perspektiften Sabit Fikir

Epistemoloji, bilgi felsefesidir ve bilginin doğası, kaynağı ve sınırları üzerine düşünür. Sabit fikirli insan, bilginin değişmez olduğunu savunur; bilgi, doğrudan doğruya kabul edilmesi gereken, statik bir gerçekliktir. Bu tür insanlar için bilgi, kişisel deneyimlerden bağımsız ve mutlak bir değer taşır. Ancak, bu bakış açısı, epistemolojik relativizme ters düşer. Her bireyin bilgiye, deneyimlere ve algılara dair farklı bir yaklaşımı olabilir. Sabit fikirli bir kişi, kendi doğrularını kesin bilgi olarak kabul eder ve başka bakış açılarını ya yok sayar ya da anlamakta zorluk çeker.

Felsefi bir yaklaşım olarak, bu durum Descartes’ın “Şüphe Ediyorum, O Halde Varım” anlayışına da ters düşer. Descartes, tüm bilgiye şüpheyle yaklaşmanın, gerçek bilgiyi elde etmek için bir gereklilik olduğunu belirtmiştir. Sabit fikirli insan, şüpheye yer bırakmaz; şüphe, ona göre zayıflık ve güvensizliktir. Ancak, bilgi üretimi ve anlam yaratma, sürekli bir sorgulama ve eleştirel düşünme gerektirir. Sabit fikirli insan bu düşünsel çabayı reddeder, çünkü her şeyin bilindiğini ve doğru olduğuna inanır.

Etik Perspektiften Sabit Fikir

Etik, doğru ve yanlış, iyi ve kötü üzerine düşündüğümüz felsefi bir alandır. Sabit fikirli insan, etik değerlerini kesin bir çizgide belirler ve bunlara sıkı sıkıya bağlı kalır. Bu kişiler için etik, toplumsal normlar ve geleneklerle şekillenir; değişim ya da farklı bakış açıları, etik değerler için tehdit oluşturur.

Kadınların etik duyarlılıkları, genellikle toplumsal bağlamda empati ve ilişki odaklıdır. Kadınlar, sabit fikirli olsalar bile, daha çok başkalarının duygusal hallerini ve toplumun ihtiyaçlarını göz önünde bulundururlar. Bu noktada, Carol Gilligan’ın “Ahlaki Bağlantı” teorisi dikkate değerdir. Gilligan’a göre, kadınlar ahlaki kararlarında daha çok kişilerarası ilişkileri ve duygusal etkileşimi ön planda tutar. Sabit fikirli bir kadın, bu duygusal hassasiyetlerini baskılarla ve toplumsal normlarla sınırlayabilir.

Erkekler ise genellikle daha mantıklı, akılcı ve bireyselci bir bakış açısıyla etik değerleri oluştururlar. Sabit fikirli erkek, etik konusunda daha katı ve kuralcı olabilir. Onlar için doğru ya da yanlış olma durumu, genellikle evrensel kurallar ve normlarla belirlenmiştir. Toplumsal olarak oluşturulmuş normların dışında bir değerlendirme, onlar için kabul edilemez olabilir.

Ancak bu iki yaklaşım arasında, sabit fikirli insanın etik yargılarında daha derin bir denge arayışı vardır. Kadınların sosyal duyarlılığı, erkeklerin akılcı bakış açılarıyla birleşerek, daha dengeli ve esnek bir etik anlayışını ortaya çıkarabilir. Fakat sabit fikirli bir bakış açısı, her iki cinsiyetin de duyarlılıklarını sınırlayabilir, çünkü değişime kapalı olmak, etik esneklik ve özgürlükten yoksun kalmak anlamına gelir.

Sabit Fikirli İnsan ve Değişim: Sonuç ve Sorular

Sabit fikirli bir insan, çoğu zaman kendi konfor alanında hapsolmuş bir şekilde, dünyayı dar bir perspektiften görür. Varoluşun derinliğini, bilginin sürekli evrimini ve etik değerlerin dinamik doğasını fark etmekte zorlanır. Peki, sabit fikirli olmak bir savunma mekanizması mıdır? İnsanlar neden değişimden, yenilikten ve belirsizlikten bu kadar korkar? Bilgiye olan güven, nasıl bir esneklik gerektirir? Etik değerlerin mutlak mı yoksa görece mi olması gerekir?

Bu sorular, felsefi düşüncenin derinliklerine inmek için bize yol açar. Sabit fikirli olmak, yalnızca bir düşünce tarzı değil, aynı zamanda dünyaya dair durduğumuz yerdir. Fakat bu duruş, bizi ne kadar ileriye taşıyabilir? Ve gerçek anlamda özgür düşünceye nasıl ulaşabiliriz?

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

mecidiyeköy escort bonus veren siteler
Sitemap
ilbet güncel girişsplash